22 Ekim 2007 Pazartesi

VAR OLMAK “OLMAK YA DA OLMAMAK”

VAR OLMAK VE AMAÇ
“OLMAK YA DA OLMAMAK” Shakesperare


Ne kadar acıdır kalabalıkların içinde yalnız kalmak. Gittiğin her yerde yine yalnızlığı bulmak. Sana bakan gözlerin içinde kaybolamamak. Sana konuşan sözlerin içinde, kendinden hiçbir iz bulamamak. Ve anlaşılmış olmanın derinliğinde ve sevgiyi paylaşmanın yüceliğinde eriyememek.

Kaosun ortasında ve Tekbaşına.

İnsanoğlu ne arar? Neden arar?

İnsanoğlu sevgiyi arar.
İnsanoğlu sevgidir. Sevgiyi her seferde ve her An’da yaşamak ve hissetmek içindir bütün çabası bütün arayışları. Sevgiyi; fiziksel alemde, Gönül Dergahındaki gibi “Gerçek” kılmak içindir.

Herkesin her yerde aynı şeyi aramasına ve hepimizin özleminin bu anlamı her yerde ve her an yaşamasını arzulamasına rağmen “sevgili” neden hala çok uzaklarda? Neden gelmiyor?

Biz olduğumuzu sandığımız, öğretilmiş gerçeklerimizle, arayış modellerimizle, inanç olduğunun farkına varamadığımız inançlarımızla, kurallarımızla, umutlarımızla ve koşullarımızla öylesine sarmalanmış ki dünyalarımız.

Artık birbirimizin ne gözlerindeki ışığı görebiliyoruz ne de sözlerindeki sihri ne de yüreğindeki aşkı hissedebiliyoruz.

Fiziksel realitenin algı dinamikleri her yerde. Zihnimizin en ince kıvrımlarında. Ruhumuzun en kuytu limanlarında. Sevgi dolu olduğunu sandığımız sözlerimizde, bakışlarımızda ve eylemlerimizde.
Hep sanıyoruz. Asla emin olamıyoruz. Sanmak zihin ve nefsle alakalıdır. Ve ardından endişeler korkuya korku bağımlılığa bağımlılık inanca dönüşüyor.

Çünkü; her söylediğimizin ve her yaptığımızın bir amacı var. Bir yere ulaşmak istiyoruz. Çünkü bir yere gitmek istiyoruz. Her an her yerde aradığımız “şeyde” olmak istiyoruz. Sevgide erimek istiyoruz.

“Sevgiliye” gitmek için bir yol olması gerek. Oraya varacağımız bir zamanın olması gerek.

Yol ve zaman. Mekan ve An.
Fiziksel realitenin gerçeklikleri.
Ve bir amaç algısını da beraber getirmek zorunda. Biz bunu bir amaç olarak veya ne istersek o olarak tanımlayalım sonuçta algımız kendimizden uzaklaşıp yaşanmak istenen, varılmak istenen yere uzanıyor.

Amaç fiziksel gerçeklikteki her şeyin gizli nedeni. Hareketi yaratıyor. Varışı gerçekmiş gibi kılıyor.

Halbuki “Sevgili” Şimdi – Burada. Bizde. Hiç gitmediği yerde.
Varış dışardan kendimize varmak. Aslında varmamak. Varış adına hiçbir şey yapmamak. Varışı bıraktığın anda Şimdi Burada “sevgilide” olmak. Olmakta olan ile bir olmak.

İnsanoğlunun; varmayı arzuladığı yere varması, orada her zaman ve zaten “varmışlıkta” olduğunu anlaması için,“Var” olma algısını ve amaç algısını birbirinden ayırması gerekiyor.

Amaç ayrılma demektir. Olduğunuz yerden başka bir yere varma, başka bir zamana hareket etmek demektir. Amacın kendisinin ne olduğu ve neye hizmet ettiğine bakılmadan ve görülmeden “Var” olma algısından ayırt edilemez. Ve ayırt etme işlemi gerçekleşmeden, “var” olmamız veya “varlığımız” ile ne yapacağımızın seçiminde bulunamayız.

İnsanoğlu “Amaç” olgusunu kaybetmekten korkuyor. Amacı Varlığının neden sayıyor. (Amaç olgusu ne ile tanımlanırsa tanımlansın, amaç olgusunun yokluğu manasında kullanılmıştır.) İnsanoğlu “Var olmasını” edinmiş olabileceği bir amaca bağlıymış gibi algılıyor. Zihin bütün manalarını ve anlamlarını veya varlık hissini amaç ile devam ettirebiliyor. Ve zihin görülenin arkasındaki görülemeyeni algılayamadığı için ve Toplumsal Bilinç zihinsel olduğu için ve yeryüzünde olmakta olan şimdiki Toplumsal Zihnin bir görünüşü olduğu için, hayatta kalmak tek amaç.
Hayatta kalmanın amacından ve anlamından didişme mücadele savaş kin öfke kibir ve bütün bunlarla, ayrılıkla beslenen binyıllık bir nefs büyüyor.

Amaç oluştuğunda, amaca ulaşmaya yardımcı olacak araçlarda devreye giriyor. Toplumsal Bilincin zihinsel süreçlerinde ortak mutabakat varılmış “doğru araçlar” ilk seçilenleri oluşturuyor. Dinler, öğretiler, tarikatlar, guruplar, ritüeller, seromoniler, uygulamalar, idealler, söylemler v.s.

Bu nedenle; zihne ve nefse cesurca gerçekten bakmak gerek, samimi ve dürüstçe görmek gerek, içimizde her An nöbet tutmak gerek. Görülmeden hiç birisi gitmez. Gidemez. Gitti gidiyor değil, öldü ölüyor değil. Gerçek kılmak gerek. Dengelemek gerek. Dengelenmek; koşulsuz, ihtiyaçsız ve zararsız olmak demek. Ve bu merkezde görülenleri ve gitmesi gerekenleri, tıpkı Colombun Amerika sahillerine vardığında gemileri yakması gibi “yakmak” ve “yanmak” gerek. Dengede ve Merkezde bu küllerin içinden yeniden doğmak gerek. Görülenlere ve gitmesi gerekenlere ölü olmak demek. Ölmek demek.
Ve bu ölümde yeni bir “can” bulmak demek.

İnsanoğlunun Evrenselleşebilmesi için; işlevi dünyasal manalarda anlaşılmayacak ve amaç olmayacak bir “Amaç-Nedene” ihtiyacı vardır. Fakat önce “var oluşun” “varlık hissinin” “varlık sevincinin” dünyasal veya diğer her şeyden arınmış olarak hissedilmesi gerekir. Sonrasında amaç olgusu gündeme gelebilir. Evrensellik olabilir. Bilinçli ve “kendisi” olarak yaşamı seçmek ve gereği neyse insan tadında, sevginin aşkın hatırına, güzelliğin doğası ve Ruhunun asaleti için yeryüzünde evrenlere sonsuzluğa ve sınırsızlığa genişleyen bir bilinçte yaşamak olabilir. Ya da ne isteniyorsa.

İnsanoğlu ayrılık yaratan zihnin bulanık sularından çıkana kadar, Bütünlenene kadar dualistik sistemin aracı olan ve bir hedefe yönelten yeni seçtiği Evrensel amacına sarılmak ve gerçekleştirmek durumundadır.
Bütünlendikte sonra dengeleneceği için, Kim ve Ne olduğunun algısına sahip olacağı için ortada zaten amaç da kalmayacaktır. İnsanoğlunun Tek bir insanlık olduğunu ve Bütün olduğunu bilene kadar “Amaç-Nedene” ihtiyacı vardır. Sonrasında ise sadece “Var”olacaktır. Tıpkı Gönül Dergahındaki gibi. Aşkla sevgiyle “Gerçek” olacaktır.

Bu görüşte Evrensel amaç, İnsanoğlunu Zihnin karanlık sularından çıkarıp, Birliğin kıyılarına varmasına hizmet edecek bir araçtan başka bir şey değildir.

Var olmak Şimdi Burada varlıkta bulunma, görünüşte olma ve bu varlıkta ve var oluşta olma farkındalığına an be an ermek, bilmek idrak etmektir.

Varlığın kendisi Ruh olduğu için ve Ruhta sevgi ve aşk olduğu için, “Var” olmanın algısına an be an sevgide erimek hissedişi eşlik eder. Algı ve hissediş Tek’leşir. Deneyim de hissediş ve eylem birlikteliği idraki oluşturur. Ol’unur. Ne hissediliyorsa o olunur.

İşte O An’da kumdan kaleler gibi yıkılır bütün dualitenin amaçları görünüşleri kuralları ve nedenleri.

Var olmak başlı başına bir amaçtır. Aslında bu hissedişle birlikte varılmadığı, varılma algısı bırakıldığında sadece var olmak olarak algılanan yerde amacın da amaç olmadığı görülür. O yerde aslında amaç hiçbir zaman olmamıştır. Hep o yerde olduğunuz bilirsiniz. Hep o sevgide olduğunuzu bilirsiniz. Ve ne yapmak istediğinizi seçersiniz.

Var olmak müzik dinlemek gibidir. Nasıl ki müzik dinlemenin bir amacı yoksa. Sadece anda kalarak dinleniyorsa ve bir sona varılması beklenmiyorsa.
Sevgiliyi koşulsuzca sevdiğinizde ve yüreğinizi bu sonsuz sevgide kaybettikçe hissedilen akış gibidir. Aşktır.
Aşkın nedeni Aşktır.
Sevginin nedeni Sevgidir.
Yaşamın nedeni Yaşamdır.
Koşulsuz. Zararsız. İhtiyaçsız.
Sadece Ol’ma ve seçme meselesidir. Nedeni kendin de olan Neden. Ve Sırların sırrı olan “Neden”.

Gelmekte olana zamanların ve mekanların doğasından veya koordinatlarından, İnsanoğlunun “kendini”, “Varlığının Nedenini”; dünyasal amaçlarının temel nedenini oluşturan “hayatta kalma” amacından ayırması ve Var Oluşunu, Evrenin sonsuz ve sınırsızlığında; dengeleyecek ve merkezleyecek bir anlam ve manayla yapılandırması Kaçınılmazdır. Eğer Varlığın devamı ve gerçek kılınması isteniyor, seçiliyor ve Ol’unuyorsa.

İstemek veya istememek ikisi de pekaladır.
Ama pekala; kişi bilinçli olarak merkezinde ve dengesinde “Efendi” ise pekaladır. Yoksa “kader” ve program sisteminin çarkında dinamikler işlemeye devam edecektir.

Neden Efendi olmak gereklidir Var Oluşu seçmek için?
Neyi neden seçtiğinin bilgisinde, sorumluluğunda ve gücünde olmak için.
Bilinçli seçim; ne yapmak arzusunu, yani yüreğinizin “ne” olmak istediği arzusunu, bu arzu ile ilgili gerçekleştirme bilgisini, arzuyu gerçekleştirme sorumluluğunu ve arzuyu gerçekleştirme gücünü de beraberinde getirir. Bilinçli seçim hepsini birlikte getirir. Gelenlerden bir tanesi dahi eksik olsa seçim bilinçli değildir.
Ve bu OL’maktır. Yüreğiniz OL’maktır.
Kendinizi yeniden yaratmaktır.
Yüreğinizin sevgisini ve ışığını yeryüzüne işlemektir.
Ve sevgiyi bu dünyada “Gerçek” kılmaktır.
Cenneti yeryüzüne indirmektir.



OL’mak ya da OL’mamak. İşte bütün mesele burada. Binyılların ardından gelen tek soru. Yeryüzünde kendi çağlarında yaşamış Filozoflar, Bilgeler ve diğerleri soruyu asırlar öncesinden sordular. Cevabın Şimdi-Burada cevaplanması gerektiğini biliyorlardı.

Ve Şimdi-Burada bir “Cevap” verilecek”
Ve bu cevabı herkes kendinden kendine, yüreğinde kendisi için ve herkes için verecek.

Ve şimdi kulaklarımda gelmiş geçmiş bütün Bilgelerin Nüktedan kahkahalarını işitiyorum. Kahkahalarının arkasındaki heyecan bekleyiş dua aşk sevgi ve teslimiyet sonsuzun olmayan sınırlarından tıpkı bir altın gibi değişimin ibriğinden damlamak üzere.

“Cevabınız” kutlu olsun.

Seçimlerin hepsi pekaladır. İster bilinçli olsun ister olmasın.
Ama pekala; Ezel ve Ebed olan Bilinç, “kendinizin” bilinçliliği hiç zaman sizden hiç bir koşulda ve boyutta gitmiyorsa, gidemiyorsa ve siz; her düşündüğünüzden seçtiğinizden ve eyleminizden, kendi kendinize döndüğünüzde; kendi kendinizi öğüttüğünüzün ve ne yaptığınızın bilgisindeyseniz, hesabınız kendinize ise, sıratınız da cehenneminiz de, cennetinizde, sorunuzda cevabınızda, varlığınız da yokluğunuz da, verişinizde alışınızda, sevginizde aşkınızda, ruhunuzun asaleti de kısaca; “Var Oluşa” “Yaşama” “Sevgiye” cevap veren de cevap bekleyen de SİZ iseniz.

İşte O zaman, Pekala, pekala mıdır? Yoksa değil midir?

İşte bütün mesele;

Olmak ya da Olmamak
Bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan. Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına? Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine Sevgisinin kepaze edilmesine Kanunların bu kadar yavaş Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine Kötülere kul olmasına iyi insanın Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken? Kim ister bütün bunlara katlanmak Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya Ürkütmese yüreğini? Bilmediğimiz belalara atılmaktansa Çektiklerine razı etmese insanları? Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi: Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor Yürekten gelenin doğal rengini. Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar Yollarını değiştirip bu yüzden Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar." -W. Shakesperare / Hamlet –

(“Neden Var Oluş” ile devam edecektir.)

Yazan Nilgün Nart

Hiç yorum yok:

EL İNSAN

EL İNSAN İnsan Tanrı’nın sırrının sırrıdır…Mevlana Tanrı’da El İnsanın sırrıdır. İnsanoğlunun, Dünya gezegeninde ki milyon yıllık macerasını...